29 Haziran 2015 Pazartesi
14 Haziran 2015 Pazar
Yeni Anıt /Başlangıç Anına Hassas Bağlılık
Yeni Anıt'ın ,"Başlangıç Anına Hassas Bağlılık" sergisi
bir kariyer öznesi olarak sanatçı ve kurum ilişkisine odaklanıyor.

Sergide yer alan "Eşik", yapıtı ,kurumsal
kimliğin bir ölçüm aracı olarak kullanımını ve bu aracın ölçüm sonuçlarının
estetik olarak biçimlenmesini öngörür. Bir kapının eşiğinden alınan profil
formu, eşiklerin aşılmasında kurumsal kimlikle, evrensel bilgiyi buluşturmayı
denemektedir.
"Emanet", işinde Yeni Anıt
Kariyer'in oluşumu ile zamanın coğrafyası arasında bağları, mekanik ve evrensel
emeğin çoğrafyalardaki değişimi ve ortaya çıkan durumların görünmezliğine
odaklanıyor. Kadran'ın fiziksel varlığı ve
gezindiği zemin ve uzamın bölümlenmesi üzerine yapılan ölçüm, yaşamsal olarak emeği metalaştırırken,
kurgusu ile ölçülen bilgiye de etki
etmektedir.
Yanarak
hasar görmüş gazete küpürlerinin manipülasyonu ile oluşturulan
"Tanık Türler" işi bir saldırının ve şiddetin bilançosunu bilgi ve
belge kültürünün bir çoğrafyanın en önemli belgeleri olarak yaşayan kayıp ve
nadide türlerine refere ederek yeniden yansıtıyor.

"Bir ve Üç Plaka" : Özgürlük Heykelinin bulunduğu yerle aynı yerde olan Amerikan Ulusal Müzesinde yer alan bir plakaya oyulu olan Emma Lazarus'un Yeni Anıt şiiri, yapıtın kaynak malzemesini oluşturuyor. Orjinal plaka ile aynı boyutlarda ve malzemesinin bir replikası niteliğindeki çalışma,Şiirin orjinalinin İngilizceden Türkçeye ve oradan tekrar ingilizceye Google translate progranımının kullanımı ile çevrilmesi ve dejenere edilmesinden oluşuyor. Ortaya çıkan çift dilli ve bozuk anlam, tüm dünya karasındaki sürgünlere çağrıda bulunan özgürlük meşalesinin aydınlattığı anakaranın, işaretlerin anlam haritalarıyla coğrafyadan coğrafyaya değişen kimliğini, bu günün dil araçları ile keşfetmeye çalışmakta.
"Özgürlüğün Sesi" işinde Yeni Anıt kariyer ve bilginin kurumsal aşındırıcı
ortamından görünen manzaraya odaklanırken ütopyaların distopyalara
dönüştüğü bir dünyada görülen manzaranın manyetik açıdanda kör ve beslemesiz,
yanlış bir algısal karşılığa denk gelişini görselleştiriyor.
Sanatçı, eser ve imge arasındaki bağların belirsizleştiği ortamda günümüz sanatının metası olan ve geçici bir kimliğe hapsedilmiş sanatçının dilemması ile esit öneme sahip. Akademik ve sanatsal bir kariyerin öznel nesnesi olarak "Başlangıç Anına Hassas Bağlılık" işi, monte edildiği yerin kendisi ile "eser" kavramı arasında bir ilişki kurarak sanat eseri ve künye arasındaki sınırları muğlaklaştırıyor.
1 Haziran 2015 Pazartesi
Hülya Özdemir / İcat Edilmiş Ayrışma / Invented Dissociation
Mardin'de Katılımcı Sanat Projesi
İcat Edilmiş Ayrışma

1-5 Haziran 2015 tarihlerinde Videoist'in Mardin'de ki mekanında gerçekleşecek
atölye çalışmasında Hülya Özdemir "İcat Edilmiş Ayrışma" başlığı
altındaki yapıtını, Mardin'de aldığı ses kayıtlarının eşliğinde yine Mardin'liler
tarafından üretilen görsel izleri buluşturacak bir araca dönüştürüyor. Atölye
çalışmasının gerçekleşeceği tarihlerde tüm anlatanlar:ev sahipleri,
dinleyenler:misafirler, katılımcı olarak etkinliğe davetlidir.
Hülya Özdemir
Hülya
Özdemir kurumsal eleştiri , seçme seçilme, sınıf, otorite , kimlik, göç, kavramları çerçevesinde
kişisel ve öznel imgelerin, kamusal ve
evrensel boyutların kesişmeleri ile
ilgilenmektedir. Hülya Özdemir, 2003 yılında kurulan Videoist video
insiyatifinin kurucu üyesidir ve bu güne kadarki organizasyonlarının
gerçekleştirilmesinde etkin bir rol üstlenmiştir.
İcat Edilmiş Ayrışma:
Proje;
sosyal bir omurganın parçası olarak sanatçının inşası ve sanatın kavramsal boyutlarıyla
günlük yaşamın, sıradan insanın ifadesini genişletecek bir buluşma ve dialog
ortamı olmasını öngörüyor. Komşuluk, ziyaret, zihinsel katmanlar, kişisel tanıklıklar
ve coğrafya ilişkisini açığa çıkarmaya çalışıyor. Zihinsel, toplumsal, cinsiyete
dair, statü, etnisite, inanç sistemleri, yaş gibi sınırların ortadan
kaldırılmasını öngörüyor. Mardin'in jeolojik
oluşumuna katkıda bulunan tüm katmanlar nasıl coğrafi bir eşiğin oluşumuna
sebep oluyorsa, plato ve ova arasında iklimsel dönüşüm kentin zihinsel atmosferinde
önce jeolojik sonra toplumsal ve ardından evrensel katmanların oluşmasına sebep
oluyor. Tüm bu katmanlar kentin yaşayanları olarak "hatırlama zanaati" ni zorunlu
kılmaktadır. Bu zanaatin eyleyenleri
olarak Mardin'de misafir ve ev sahibi, toplumsal bir eşiğin etkileşen
coğrafyaları olarak durmaktadır.
Bu
zihinsel ve deneyimsel iklimin etkileşimi olarak sanatçı, projesini anlatanlar ve dinleyenler olarak Mardinlilere iki bölümde katılımcı bir proje
olarak açmaktadır.
Sanatçı,
projesinde anlatanlar adı altında
hatırlananları sözel olarak betimleyen
kimliklerle, dinleyenler adı altında
bu sözel betimlemeleri görsel yansımalara oradanda katmansal izlere dönüştüren
kimlikleri buluşturmaktadır. Sanatçı formal olarak anlatıcı ve yorumlayıcı
kimliğinden mütevazi bir şekilde çekilerek, Mardin'in işitsel ve görsel
izlerine müdahale etmeden etnolojik bir araştırmanın ve zihinsel bir
arkeolojinin izlerini sürmekte.
Proje Videoist'de 1-5 Haziran
Tarihleri arasında Saat 12:00 ile 17:00 arasında tüm katılımcılara açık
olacaktır.
29 Mart 2015 Pazar
BİRİKMİŞ VİDEOLAR BAHÇESİNDE YAZ
Barış Seyitvan, Canan Budak, Fikret Atay, Mehmet Çimen, Remzi Sever'in video çalışmalarının biraraya geldiği serginin ana fikri Barış Acar'ın Sanat Dünyamız , Güz 2007 sayısında yayınlanan “Birikmiş Videolar Bahçesinde Yaz" başlıklı metninden yola çıkarak hazırlandı.
Barış Seyitvan'nın "Geri Dönüş", Canan Budak'ın "Sanrı", Fikret Atay'ın "Paris Köyü", Mehmet Çimen'nin Alt-Üst , Remzi Sever'in ise "Kestirme ( a2+ b2 = c2 )" isimli beş adet video yerleştirme çalışması serginin birlikteliğini oluşturuyor.
Modern heterotopyalar, benlik, yüzleşme, göç, köy ve kent mitosları gibi kavramlar etrafında dönen çalışmalar videonun yığınsal doğasıyla buluşuyor. Kış mevsiminde yaza referans veren bir sergi yaparken Barış Acar'ın metni bulunduğumuz coğrafyada üretilen videoların farkındalık yaratma etkisi için bir yön bulucu olma niteliğinde. Barış Acar'ın metninden alıntıyla :
"Birikmiş videolar bahçesi çiçek vermeye devam etti etmesine ama yaz olanca kör ediciliğiyle ruhlarımıza çökmüştü, ütopyalar sona ermişti bir kere, hiç kimse bizi yalnızlığımızdan hareket ettiremezdi."
8 Aralık 2014 Pazartesi
ŞEFİK ÖZCAN
Aynan
Olacağım / I’ll be your mirror
15 Aralık 2014 – 20 Ocak 2015
Açılış : 15 Aralık Pazartesi, 16:00
Lacan'ın
imge/simge/gerçeklik üçlemesinde, ‘ayna evresi’, imgesel olarak tanımlanan
arkaik dönemin kurucu öğesidir ve
'ben'in kendi başlangıç örgütlenmesini gerçekleştirdiği kişisel tarihe
karşılık gelir. Buna göre, ayna imgesinde yansıyan sureti tarafından ele
geçirilen bir ilksel ‘ben’ söz konusudur ve bedensel varlığını bütünleme
çabasıyla, aynadaki yansıya-surete sarılır ve bu travmatik durumdan ontolojik
bir estetik operasyon aracılığıyla kurtulmuş olur. Paranoid bir manevrayla kazanılan bu ‘sahte
bütünlük’ süreci, taklite dayalı bir eylem dizgesiyle örülüdür.
‘Aynan Olacağım’
sergisi, esinini, 1965 ‘te Amerika’da
kurulan Rock grubu “The Velvet Underground (Kadife Yer altı)”un “I’ll be Your Mirror” şarkısından alıyor. ‘Ben’
olanın dilsel varlığını parçalama çabasıyla, söz-imge ilişkisine sarılıyor ve
diyalojik bir ‘kavramsal operasyon’a dair olmayı amaçlıyor. Sergide yer alan
çalışmaların kavramsal içeriğini, farklı bağlamlarda ele alınabilecek olan
‘yansıtma-temsil- kategorileri oluşturuyor. Bu kategoriler psiko-sosyal
yaşantılarımıza dair düşünümlemeleri içerecek şekilde ele alınmıştır ve
izleyiciyi katılımcı bir refleks
göstermeye davet eder. Aynı zamanda
söz-imge ekseninde, anlamsal ilişkilerin güncel-mitik karakterine değinmeye
çalışıyor ve mevcut yaşantılar ve olasılıklar üzerine bir müzakereye davet
ediyor. Şarkının sözlerinin dillendirdiği gibi:
Gecenin zihnini
okuduğunu düşündüğün zaman,
İçten şaşkın ve
insafsız olduğunda,
Sana kör
olduğunu göstermeme izin ver
Lütfen ellerini
indir
Çünkü seni
görüyorum
Aynan olacağım.
..........................
In
Lacan’s trilogy of orders which are the Imaginary, the Symbolic, and the Real, “the
mirror stage” is the constituent of the archaic notion, and it corresponds to the
stage that “ego” forms the initial structure of subjectivity. According to
these facts, it is stated that there is a primary “ego” captured by the
reflection of its own on the mirror and it unites with this reflection in an
effort to integrate its physical being, and this traumatic situation is
resolved by an aesthetic operation that is ontological. This stimulated
integration process acquired with a paranoid action is formed with an
arrangement of practices based on imitation.
This
exhibition titled “I’ll be your mirror” is inspired by the rock band “The
Velvet Underground” founded in 1965. It is aimed to create a conceptual
operation that is dialogical, and it embodies utterance and image in an effort
to destroy the linguistic being of “I”. The conceptual content of the works
displayed in the exhibition consists of categories as reflection and
representation. These categories are conceptualized in the manner of having our
reflexions about psycho-social experiences and they invite the target audience
to be a part of the exhibition. Additionally, this exhibition aims to refer
current- mythic features of semantic correlations in the context of utterance
and image, and invites us to a debate about current knowledge and possibilities
like in the song;
When
you think the night has seen your mind
That
inside you're twisted and unkind
Let
me stand to show that you are blind
Please
put down your hands
Cause
I see you
13 Mayıs 2014 Salı
HAKAN KIRDAR : ANIT ORMANI
12 Mayıs-12 Haziran 2014
Açılış: 12 mayıs 2014, Pazartesi, 17:30
Videoist Mardin’de
ki mekanında üçüncü sergisini Hakan Kırdar’ın “Anıt Ormanı” isimli kişisel
sergisi ile 12 Mayıs-12 Haziran 2014 tarihleri arasında açıyor. Eşzamanlı
olarak Port İzmir 3 Güncel Sanat Trienal’inde sergilenmekte olan Anıt Ormanı
yerleştirmesinin bir tekrar niteliğindeki yapıt, iki
kent ve sergiyi iletişime sokmayı hedefliyor.
Birbiriyle
ilişkili dört işten oluşan yerleştirme, 1922 İzmir yangını ve sonrasında zarar
gören bölgenin ağaçlandırılmasıyla zaman içinde bir kent ormanına dönüşen
Kültürpark üzerine yoğunlaşıyor.*
Büyük İzmir Yangını'ndan en büyük zararı gören bölge Ermeni
İzmirlilerin yaşadığı Ermeni mahallesiydi. 1922'de yanan ve uzun yıllar bir
enkaz bölgesi olarak kalan eski Ermeni yerleşim alanı, 1936 yılında, bundan
böyle İzmir Fuarı'na evsahipliği yapmak üzere temelleri atılan ve
ağaçlandırılmaya başlanan bugünün Kültürpark'ına dönüştürülmüştür.
Kent
merkezini geniş ölçüde tahrip eden yangının, o dönemde kentin farklı etnik
gruplardan oluşan kozmopolit demografik yapısını altüst ettiği ve bu bağlamda
ortak bir değeri paylaşan hemşehriler olarak tüm ‘İzmirliler’ için travmatik
bir deneyim olduğu söylenebilir.
Bu
noktada sanatçı, kurmayı denediği empatik bağ yardımıyla, yangının yarattığı
yıkımın gücüne ve acısına; sonrasında girişilen ağaçlandırma çalışmalarıyla da
yaraları sarma ve iyileştirme niyetine dikkat çekmeyi hedefliyor.
Çalışmanın sorguladığı gerçeklikler, ekoloji, doğa,
çevre, kent sosyolojisi, tarih, resmi
tarih, etnisite, milliyetçilik, emperyal güç, çok kültürlülük,
modernite, ulus devlet, iktisat, kalkınma vb. gibi birçok kavramı
içermektedir.
Kırdar
çalışmasına verdiği ‘Anıt Ormanı’ başlığıyla iki farklı şeyi öne çıkarıyor:
Bunlardan ilki 1936 yılında dikilmeye başlanan ağaçların artık daha iyi
korunması gereken birer ‘anıt ağaç’ sayılması gerektiği. Diğeri ise bu
ağaçların bizler için, istemesek de geçmişi anımsatan sembolik birer anıt
olarak algılanması potansiyeli.
Çalışma
sürecine ilişkin yazılı ve görsel arşiv “http://anitormani.blogspot.com.tr”
adresinden takip edilebilir.
*
Ses işi Gökhan Kırdar ile ortak çalışmadır.
///////////////////////////////////////
1.
Eski Belgeler
Fotoğraf,
dijital baskı, değişik boyutlarda
2.
Fotoğraflar
Dijital
Baskı, 13 x 18 cm, 12 parça
3.
Yer Heykeli
Külle
kaplanmış hazır nesneler, 264 x 440 cm
4.
Ses Yerleştirme
11
dk.
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)