9 Haziran 2010 Çarşamba

Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam/ Two Shadows of the 'Public': Screen and Space









VİDEOİST TÜTÜN DEPOSU’NDA !

Videoist - Depo işbirliği ile…


                                                Gülsün Karamustafa/Meydanın Belleği


Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam

“Kamunun kitlesel kurulumu kendinden organize olan video sanatçısının melez ve bir o kadar da özgün sanatında önem kazanır. Sürdürülebilir üretim olarak tüketimin yerini karşı kamusallıkların ölçüldüğü ekran ya da gösterim alanları alır. Bir kamusal alan ölçüm kılavuzu olan video sanatı ve bir insiyatifi ortaya koyan video sanatçısı malum mirasın varisi ve
karşı kültürün mahdumu
konumuna yerleşir.” Videoist

9-13 Haziran 2010’da Tophane’deki Tütün Deposu’nda İstanbul Merkezli Gezici Video Sanatı İnsiyatifi Videoist’in gösterimleri Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam başlığı ile gerçekleşecek. Videoist, sanatçıların kamusal alanda üretilmiş ya da kamusal alanı konu alan videolarına yer verecek.

Gösterime katılan sanatçılar:
Ahmet Albayrak, Yeni Anıt, Volkan Aslan, Nancy Atakan, Fikret Atay, Zeynep Erpolat, Başak Kaptan, Gülsün Karamustafa, Evrim Kavcar, Flo Kasearu, Ali İbrahim Öcal, Suat Öğüt, Hülya Özdemir, Ferhat Özgür, Necmettin Tarkan, Parça Tesirli, Özlem Uzun, Çağrı Saray.

9 Haziran 2010 Çarşamba günü saat 18:00’deki açılışın ardından saat 19:00’da yapılacak gösterimle başlayacak olan etkinlikte

10-11-13 Haziran 2010 tarihlerinde saat 12:00, 15:00 ve 18:00’de tekrarlar halinde gösterimler olacak

12 Haziran 2010 tarihinde sadece saat 12:00’de gösterim yapılacaktır.

Ayrıca gösterimlere paralel olarak sunum ve konuşmalar gerçekleşecektir:

10 Haziran 2010 Perşembe günü saat 16:30’da Nancy Atakan, “İnsiyatifler hakkında”,

12 Haziran 2010 Cumartesi günü saat 13.30’da Fırat Arapoğlu “Video’nun Radikal Dili”, saat 16.00’da Atıl Kunst, “Evden ve Sokaktan, Ne Evden Ne Sokaktan”,

13 Haziran 2010 Pazar saat 14:00’te Barış Acar, “‘Kamusal Alan’da Rastladım Sana:
‘Kamu’ ve ‘Alan’ Terimlerinin Dekonstrüksiyonu Aracılığıyla ‘Kamusal Alan’a Ulaşma Denemesi” başlıklı sunum ve konuşmaları yapacaklar.

Etkinlik Adresi: DEPO/ Tütün Deposu, Lüleci Hendek Caddesi, No. 12, Koltukçular Çıkmazı No.1, Tophane, İstanbul 





Kamunun İki Gölgesi: Ekran ve Uzam

 “Otoyol mühendisi ile televizyon  yönetmeni “dirençten kurtuluş” denebilecek bir şey yaratırlar, Mühendis engelsiz, çaba yada dikkat göstermeden hareket edilecek yollar tasarlar, yönetmen insanların pek fazla rahatsız olmaksızın herhangi bir şeye bakmalarını sağlamanın yollarını araştırır…Mesela planlamacılar otoyolların yerini belirlerken , trafiğin akışını çoğunlukla bir yerleşim bir iş bölgesinden tecrit edecek şekilde yönlendirir. Yada zengin ve yoksul kesimleri veya farklı etnik bölgeleri ayıracak şekilde yerleşim alanlarının içinden geçirirler.”[1]

Çağdaş metropollerdeki bu izolasyon olgusu toplumu farklı gruplara bölerken, insan bedeninin parçalı bir işlevsel makine olarak algılanmasını, toplumsal sınıflar arasında dokunulmayı, iletişimi azaltan rasyonel mimari ve şehirciliği, reklam ve kitlesel medyanın etkileri ile değerler sistemi olarak fiyat listelerini,  insanların kültürel çeşitliliğine basınç uygulayan bir varoluşu ve bütün bu durumları aşmayı zorunlu kılan bir kendini ifade etme ihtiyacını da beraberinde getiriyor.
Şehrin silüetinde beliren  ifade alanı   olgusu sayesinde estetik ve politik direniş,   hegemonik kamusallıkların  yerini demokratik karşı kamusallıkların oluşturduğu köklere bırakır. Bu kökler iletişimin ve direnişin aracısız bir mekanda meta fetişizminden uzak olarak gerçekleşme umudunun olabileceğini taşır.  İletişimin maddesi olarak kitle iletişim araçları da uzam’ın tanımı olan “Bir nesnenin uzayda kapladığı yer” yada Descartes’in deyişi ile “res extensa” ya dahil olarak gerçeğin sanal bir kurgusu konumunda kamusallığa eklemlenir.

Bu bağlamda halen en etkili kitle iletişim araçlarından olan tv’den bahsedecek olursak:
  “Televizyonla birlikte bilgiye ulaşma kolaylığı, propaganda gibi alanlarda televizyonun  başarısı toplum bilimcilerin bu alanı yeniden ele almasına, irdelemesine neden oldu. Sonuç: Televizyon iki yönlü etki yaratmaktaydı: Birincisi, televizyon yeni bir kamusal alandı ve bu da ekranın önünde olan çoğunluğu ilgilendirmekteydi.” (Bozkurt 2005 :78)

 Diğer bir taraftan kitleleri yönlendirme aracı olan televizyon, reklamlar, haberler ve yayın akışı sisteminin oluşturduğu altmetnin zihinlerde yarattığı bombardımanla çalışırken , bir makine olarak rıza veya talep üretiyordu. Bir çeşit tüketici profili sipariş eden sermaye, tv’nin yarattığı manipülasyonla hem bize ulaşan ve gerçek olarak algıladığımız haberleri filtreliyor hemde  tüketim kültürünü besliyordu. Tüketim kültürü ise yarattığı meta fetişizmi ile bireyleri  hedef değerlere yönlenmiş obsesif komplisif kişiliklere çeviriyordu.  

Bu durum, bizim tarih olgusundan uzaklaşmamıza ve hatırlama mekanizmamızın zayıflamasına sebep olur. Zamanın ve  mekanın parçalanarak sürekli şimdiye bölünmesi anlamına gelen geçici süreksizlik[2] durumu bizi gündelik yaşamlarımızı ve yargılarımızı oluşturan tarih olgusundan  kopuklaştırma mekanizması ile baş başa bırakır. Bu yüzden üst üste yığılmış ve birbiri ile izole olmuş gerçekliklerimizi demokratize olmuş , katmanları açılmış ve yeniden bağıntılanabilir biçime dönüştürmek önem kazanır. Yaratılan videotextler aracılığı ile kamusallığın sağladığı kavisler, karşı stratejilerin oluşturduğu katlanmalar ve izole olmuş bilginin diğer bilgiyle olan temasını sağlayabilir. Video sanatı bu noktada kendi eleştirel ve demokratik karşı medya tavrı ile beliren teknolojik araç olarak sokaktaki bir bildirinin izleyici  ile dolaysız kurduğu ilişkiye benzer metasız bir iletişim kurar.

Kamunun kitlesel kurulumu  kendinden organize olan  video sanatçısının melez ve bir o kadar da özgün sanatında  önem kazanır. Sürdürülebilir üretim olarak tüketimin yerini karşı kamusallıkların ölçüldüğü   ekran yada gösterim alanları alır.  Bir  kamusal alan ölçüm kılavuzu olan video sanatı ve bir insiyatifi ortaya koyan video sanatçısı malum mirasın varisi ve karşı kültür’ün mahdumu konumuna yerleşir.

benim için melezliğin önemi iki orijinal andan üçüncünün doğması değildir. Benim için melezlik öteki pozisyonların doğmasına imkan veren “üçüncü uzam” demektir.( Homi K. Bhabha “The Third Space. İnterwiev with Homi Bhabha” Jonathan Rutherford(der), İdentity, Community, Culture Difference içinde  Londra, Lawrence& Wishart ,1990 s,211.)

Videoist,2010



[1] Richard Senneth, Ten ve Taş ,metis Y.E. S:13-14

[2] Temporal Discontiunity